sustum diye
bitti sanmayın
ey asfalta karşı içenler...
daha
hikayenin eğlenceli kısımları gelecek
az kaldı
her şey
"merhaba,ben müjgan" derken
elimi uzatmamla başlayacak,
bu bölümün adı
"intikam"
olacak
siz biraz daha sabredin
ve
sırrımı kimseye söylemeyin.
daha çok eğleneceğiz...
31 Ekim 2010 Pazar
29 Ekim 2010 Cuma
27 Ekim 2010 Çarşamba
Bence
Sevdiğiniz biriyle buluşup zaman geçirdikten sonra ayrılınca hani ellerinize,saçınıza,üstünüze başınıza onun parfümü siner ya,tek başınıza otururken birden farkedersiniz...heh işte o an diyorum,çok bi güzel diyorum,evat!!!
24 Ekim 2010 Pazar
Adsız Figüranlar Topluluğu
ve aslında neler olacağı önceden hep bellidir bu hikayelerde...
trenler gelir,peronlar dolar,trenler gider...yalnız yolculuk edenlerin yanlarında hep tahta bavulları vardır,içlerinde tıka basa kış öyküleri,hiç yazılmayacak olanlardan...
uzaklarda harcanan birileri hep vardır.kiminle yattıkları değil de,kimlerin hayatlarına uyandıkları merak edilir...
yarım kalan hikayelerin figüranları şehrin arka sokaklarında devam ederler bölüm sonlarına... kendi feodal sistemlerinin soyluları olduklarında yalnızlıkları taçlandırılır nane çiçekleriyle...
biriktirilen fotoğraflar,anı olarak yazılan satırlar ve en çok notalar sararır evin en ıssız çekmecelerinde...yakılmayı düşündürecek kadar bile hatırlanamadıklarından,aynı şarkıları söylerler günlerce gecelerce...
ve aslında bellidir hangi evlerde kalabalık yapamayacakları...tavanları çok beyazdır bu evlerin...halılarının üstünde başroller sarhoşken ağlarlar...ve en çok sabaha karşı yalanlar okunur tılsımlı şairlerin ruhlarına bu evlerde...dua niyetine...
yarım kalan ve başlamayan hikayelerin kahramanlarına yetişmez düşen elmalar...
uzak sokaklarda yaşayan ve sahne sırası gelen oyunculardır hep sahipleri...zehirli olanları kendi aynalarında kırarlar,bin parça...
geriye ışıkları hiç sönmeyen bir ev kalır...
bir de alkol vurgunları...
trenler gelir,peronlar dolar,trenler gider...yalnız yolculuk edenlerin yanlarında hep tahta bavulları vardır,içlerinde tıka basa kış öyküleri,hiç yazılmayacak olanlardan...
uzaklarda harcanan birileri hep vardır.kiminle yattıkları değil de,kimlerin hayatlarına uyandıkları merak edilir...
yarım kalan hikayelerin figüranları şehrin arka sokaklarında devam ederler bölüm sonlarına... kendi feodal sistemlerinin soyluları olduklarında yalnızlıkları taçlandırılır nane çiçekleriyle...
biriktirilen fotoğraflar,anı olarak yazılan satırlar ve en çok notalar sararır evin en ıssız çekmecelerinde...yakılmayı düşündürecek kadar bile hatırlanamadıklarından,aynı şarkıları söylerler günlerce gecelerce...
ve aslında bellidir hangi evlerde kalabalık yapamayacakları...tavanları çok beyazdır bu evlerin...halılarının üstünde başroller sarhoşken ağlarlar...ve en çok sabaha karşı yalanlar okunur tılsımlı şairlerin ruhlarına bu evlerde...dua niyetine...
yarım kalan ve başlamayan hikayelerin kahramanlarına yetişmez düşen elmalar...
uzak sokaklarda yaşayan ve sahne sırası gelen oyunculardır hep sahipleri...zehirli olanları kendi aynalarında kırarlar,bin parça...
geriye ışıkları hiç sönmeyen bir ev kalır...
bir de alkol vurgunları...
21 Ekim 2010 Perşembe
Yogaydı,Reyikiydi Yalan Haydiiin Halay Çekelim
Şimdi efenim dün ben bir sıkıldım bana bir hal geldi,ders çalışsam çalışamıyorum,koşsam koşamıyorum zaten gecenin körü dışarı çıkıp gez desen gezilmez.
ruh halim ders çalışamamaktan ötürü böyle "ben dünyanın en gozal garısıyam" kalıbından "bana suğğ verdiğğğ"e ışık haliyle geçiş yaparken,baktım "rabbim senin içün çok sıkıldı sora patladı biz de ailecek buna big bang demişiz,bu konudaki fikirlerin neler???" girizgahıyla başlayıp "rabbim kırmızı oje hakkında ne düşünüosnnn???" diye gelişen bir diyalog içine girmişim,dedim kızım ağzın burnun çarpılmadan bi sus sen en iyisi.
e sustum tamam da canım sıkılmaya devam ediyor,bu sefer önümdeki 6(yazıyla:altı) kiloluk hukuk kitabına şöle alıcı gözüyle bakıp "şimdi ben bundan konfeti yapsam,ne kadar çıkar lan acaba???" diye düşünmeye başladığımda dedim "dur" bu iş böle olmayacak!!!
hemen holivüd filmlerinden öğrendiğimiz "kırmızı alarm" durumunu çaktım bir arkadaşıma.ve fekat bizler holivüd film yıldızlarından olmadığımızdan arabalarımıza atlayıp niv yorkta yeni açılan bir sitriptiz kulübüne gidip portakal suyu içerken hayatımızın ne kadar sıkıcı olduğundan bahsetmek yerine,arkadaşımın kırmızı alarm durum planı mezdeke-fatih ürek-harem-hatta arada kibariye olmak üzere bildiğin oyun havalarını bana dinletmek oldu.
şimdi sen böyle gülüyorsun ediyorsun ama yeminle işe yaradı,o arada ne hayaller kurduk ki biz haberin yok,misal soundtrack kibariye iken benim çiçek satmama onun ise fal bakmasına karar verdik anam babam. sonra harem'de o beline çıngırdaklı kemer taktı neyim,ben o konuda başarısız olduğum içün göbek atıyım derken sandalyemden düştüm ama olsun sanat içün soyarım bile.
vay efendim biz böyle gayet seviyeli ilerlerken,ben işi zirveye tırmandırıp yüce halk ozanımız mükemmel insan ankaralı namık'ın nadide eseri "arabada beş evde onbeş"i ileri sürdüm. eee bu hamleyi yapınca iş çığrından çıktı tabi,adeta yüzüğün gücüne karşı gelemeyen frodo gibi,kaşık sesleri tarafından ele geçirildi ruhlarımız.
bunun yan etkisi olarak; bir gün böyle bildiğin giyinip süslenip,saçlarımıza nice "düğüne giden mualla teyze"ye saygı olarak bol sim eşliğinde bülbül yuvası topuzu yaptırıp demetevlerde bir düğün salonuna kaçak olarak girip,limonatamızı falan içip,oynamak içün sözleştik.
evat bunu yaptık zira gördük ki yoga falan hikaye yaşasın ankara oyuun havalarının stres atmadaki mükemmel başarısı!!!
yani yine demeye çalıştığım,ders çalışmaya çalıyorum ve inanılmaz sıkılıyorum!!!beni sevin arada ilgi gösterin,şu süreç içerisinde çocukların ulaşamayacağı yerlerde ve oda sıcaklığında saklayın.
p.s.
düşününce aslında tek derdim;
işi abartıp,kendimizi de kaybedip,halay başı olmaya çalışırken böyle beyaz mendil elimde bir düğün yengesi tarafından deşifre edilip kapı dışarı edilmek...
amaaaan oturanların kaynanası ölsün,oynayanlar altın bulsun annemmm!!!
ruh halim ders çalışamamaktan ötürü böyle "ben dünyanın en gozal garısıyam" kalıbından "bana suğğ verdiğğğ"e ışık haliyle geçiş yaparken,baktım "rabbim senin içün çok sıkıldı sora patladı biz de ailecek buna big bang demişiz,bu konudaki fikirlerin neler???" girizgahıyla başlayıp "rabbim kırmızı oje hakkında ne düşünüosnnn???" diye gelişen bir diyalog içine girmişim,dedim kızım ağzın burnun çarpılmadan bi sus sen en iyisi.
e sustum tamam da canım sıkılmaya devam ediyor,bu sefer önümdeki 6(yazıyla:altı) kiloluk hukuk kitabına şöle alıcı gözüyle bakıp "şimdi ben bundan konfeti yapsam,ne kadar çıkar lan acaba???" diye düşünmeye başladığımda dedim "dur" bu iş böle olmayacak!!!
hemen holivüd filmlerinden öğrendiğimiz "kırmızı alarm" durumunu çaktım bir arkadaşıma.ve fekat bizler holivüd film yıldızlarından olmadığımızdan arabalarımıza atlayıp niv yorkta yeni açılan bir sitriptiz kulübüne gidip portakal suyu içerken hayatımızın ne kadar sıkıcı olduğundan bahsetmek yerine,arkadaşımın kırmızı alarm durum planı mezdeke-fatih ürek-harem-hatta arada kibariye olmak üzere bildiğin oyun havalarını bana dinletmek oldu.
şimdi sen böyle gülüyorsun ediyorsun ama yeminle işe yaradı,o arada ne hayaller kurduk ki biz haberin yok,misal soundtrack kibariye iken benim çiçek satmama onun ise fal bakmasına karar verdik anam babam. sonra harem'de o beline çıngırdaklı kemer taktı neyim,ben o konuda başarısız olduğum içün göbek atıyım derken sandalyemden düştüm ama olsun sanat içün soyarım bile.
vay efendim biz böyle gayet seviyeli ilerlerken,ben işi zirveye tırmandırıp yüce halk ozanımız mükemmel insan ankaralı namık'ın nadide eseri "arabada beş evde onbeş"i ileri sürdüm. eee bu hamleyi yapınca iş çığrından çıktı tabi,adeta yüzüğün gücüne karşı gelemeyen frodo gibi,kaşık sesleri tarafından ele geçirildi ruhlarımız.
bunun yan etkisi olarak; bir gün böyle bildiğin giyinip süslenip,saçlarımıza nice "düğüne giden mualla teyze"ye saygı olarak bol sim eşliğinde bülbül yuvası topuzu yaptırıp demetevlerde bir düğün salonuna kaçak olarak girip,limonatamızı falan içip,oynamak içün sözleştik.
evat bunu yaptık zira gördük ki yoga falan hikaye yaşasın ankara oyuun havalarının stres atmadaki mükemmel başarısı!!!
yani yine demeye çalıştığım,ders çalışmaya çalıyorum ve inanılmaz sıkılıyorum!!!beni sevin arada ilgi gösterin,şu süreç içerisinde çocukların ulaşamayacağı yerlerde ve oda sıcaklığında saklayın.
p.s.
düşününce aslında tek derdim;
işi abartıp,kendimizi de kaybedip,halay başı olmaya çalışırken böyle beyaz mendil elimde bir düğün yengesi tarafından deşifre edilip kapı dışarı edilmek...
amaaaan oturanların kaynanası ölsün,oynayanlar altın bulsun annemmm!!!
19 Ekim 2010 Salı
veeeeeeee izlediğim filmler arasında en sevdiğim diyalog Some Like It Hot'dan budur efenim...
p.s.
Jack Lemmon'a tapılırrr,evat!!!
:DD:
jerry: have i got things to tell you!
joe: what happened?
jerry: i'm engaged.
joe: congratulations. who's the lucky girl?
jerry: i am!
joe: what?
jerry: osgood proposed to me. we're planning a june wedding.
joe: what are you talking about? you can't marry osgood.
jerry: you think he's too old for me?
joe: jerry! you can't be serious!
jerry: why not? he keeps marrying girls all the time!
joe: but you're not a girl. you're a guy! and why would a guy want to marry a guy?
jerry: security.
joe: jerry, you'd better lie down. you're not doing well.
jerry: look, stop treating me like a child. i'm not stupid. i know there's a problem.
joe: i'll say there is!
jerry: his mother - we need her approval. but i'm not worried - because i don't smoke.
joe: jerry - there's another problem.
jerry: like what?
joe: like what are you going to do on your honeymoon?
jerry: we've been discussing that. he wants to go to the riviera - but i sort of lean toward niagara falls.
joe: you're out of your mind! how can you get away with this?
jerry: oh, i don't expect it to last. i'll tell him the truth when the time comes.
joe: like when?
jerry: like right after the ceremony.
joe: oh.
jerry: then we'll get a quick annulment - he'll make a nice settlement on me - i'll have those alimony checks coming in every month -
joe: jerry, listen to me - there are laws -conventions - it's just not being done!
jerry: but joe - this may be my last chance to marry a millionaire!
joe: look, jerry - take my advice - forget the whole thing - just keep telling yourself you're a boy!
jerry: i'm a boy - i'm a boy - i wish i were dead - i'm a boy - i'm a boy - what am i going to do about my engagement present?
joe: what engagement present?
jerry: he gave me this bracelet.
joe: hey - these are real diamonds.
jerry: naturally. you think my fiance is a bum? now i guess i'll have to give it back.
p.s.
Jack Lemmon'a tapılırrr,evat!!!
:DD:
jerry: have i got things to tell you!
joe: what happened?
jerry: i'm engaged.
joe: congratulations. who's the lucky girl?
jerry: i am!
joe: what?
jerry: osgood proposed to me. we're planning a june wedding.
joe: what are you talking about? you can't marry osgood.
jerry: you think he's too old for me?
joe: jerry! you can't be serious!
jerry: why not? he keeps marrying girls all the time!
joe: but you're not a girl. you're a guy! and why would a guy want to marry a guy?
jerry: security.
joe: jerry, you'd better lie down. you're not doing well.
jerry: look, stop treating me like a child. i'm not stupid. i know there's a problem.
joe: i'll say there is!
jerry: his mother - we need her approval. but i'm not worried - because i don't smoke.
joe: jerry - there's another problem.
jerry: like what?
joe: like what are you going to do on your honeymoon?
jerry: we've been discussing that. he wants to go to the riviera - but i sort of lean toward niagara falls.
joe: you're out of your mind! how can you get away with this?
jerry: oh, i don't expect it to last. i'll tell him the truth when the time comes.
joe: like when?
jerry: like right after the ceremony.
joe: oh.
jerry: then we'll get a quick annulment - he'll make a nice settlement on me - i'll have those alimony checks coming in every month -
joe: jerry, listen to me - there are laws -conventions - it's just not being done!
jerry: but joe - this may be my last chance to marry a millionaire!
joe: look, jerry - take my advice - forget the whole thing - just keep telling yourself you're a boy!
jerry: i'm a boy - i'm a boy - i wish i were dead - i'm a boy - i'm a boy - what am i going to do about my engagement present?
joe: what engagement present?
jerry: he gave me this bracelet.
joe: hey - these are real diamonds.
jerry: naturally. you think my fiance is a bum? now i guess i'll have to give it back.
16 Ekim 2010 Cumartesi
Teşebbüs
dikkatli bak!!!
suyun bile
bayatladığı yer,
burası!
sen;
şehir küflenmesin diye,
sokak lambalarını
ateşe verirken,
bileklerin yerine
parmak uçlarını kesmişsin
çok mu?
suyun bile
bayatladığı yer,
burası!
sen;
şehir küflenmesin diye,
sokak lambalarını
ateşe verirken,
bileklerin yerine
parmak uçlarını kesmişsin
çok mu?
15 Ekim 2010 Cuma
Savaş
bu gece
evden çıkarken
bütün kelimlerini yanına al,
fahişelerle
sokak kapmaca oynarken
ihtiyacımız olacak!!!
bu gece
kazanırsak
çünkü;
uyurken
kimse
terk edilmeyecek.
evden çıkarken
bütün kelimlerini yanına al,
fahişelerle
sokak kapmaca oynarken
ihtiyacımız olacak!!!
bu gece
kazanırsak
çünkü;
uyurken
kimse
terk edilmeyecek.
13 Ekim 2010 Çarşamba
11 Ekim 2010 Pazartesi
10 Ekim 2010 Pazar
DUYURU
uzun zamandır Cemal Süreya'nın "y" sini kaybettiği iddianın karşı tarafını hatırlamaya çalışıyorum. Cemalettin kiminle iddiaya giripte kaybetmişti "y"sini??? biri bulsun buldursun,bulana nikahı bascam yeminle aman yaeee,evat!!!
9 Ekim 2010 Cumartesi
8 Ekim 2010 Cuma
Benim Küçük Bunalımlarım
Depresyondayım...
böyle söyleyince holivüd filmlerinden beynimize kazınan "depresyona giren insan karizması" gözünüzde canlandı he mi?
bu karizma içün eser miktarda gerekli olanlar;
-tercihen niv york manzarasına haiz,bütün abuk subuk sevimlilikleri barındıran stüdyo daire
-fonda klasik müzik
-dışarının yağmur/kar/el nino olmasına bakılmaksızın abajur ışığında tek omzu açık bırakan ince kazak
-mümkünse ojeli çıplak ayaklar
-niv york ışıklarına çevrilmiş minimalist kırmızı koltukta oturulurken elde hafif yan tutulan akvaryum büyüklüklüğünde şarap kadehi
-böyle dağınıkmışçasına ama bir o kadar dağınık olmayan her yanı simetrik topuz
bunun üzerine bir de,benim depresyona girme alanıma bir göz gezdirelim efenim;
-karşı apartmanın salon camlarına 2m. uzaklıktaki pencereye haiz odam
-fonda bunalıma zamanlarımın vazgeçilmez müziği mezdeke'den "ya el yelil"
-yaz günü bile üşüyen bir bünyeyenin soğuk havada saçmalaması,antifriz içmeyi düşüncek hale gelmek,bu nedenle kazak,üstüne polar,üstüne sabahlık giyinip noel baba yarı çapına ulaşmak
-kırmızı ojeli ayaklara en kalın çorapları giyinmek,hatta tercihi yün çoraptan yana yapıp "malatya halk oyunları ekibi" sempatizanlarına benzemek
-sakarlık temeline dayanan,likitlere olan itinalı yaklaşımlar nedeniyle su şişesiyle dolaşmak
-saçların kabarıp kabarıp feodalitesini ilan etmesi
şimdi bu iki fotoğrafı karşılaştırınca depresyon karizmamın olmadığı çok açık bir şekilde görülmüştür sanıyorum. bunun yanında bunalıma girme nedenlerim de ziyadesiyle tırttır benim.
misalen şu an içinde olduğum bunalım sürecine "allaam yaamur yağıo,hava da kapalı,ühü böhü,yaz gelsin yaeaağğğ,hugukta sıkıcı zaten..." diye başlayan düşünceler silsilesi neden oldu.
bunalıma girince benim duygusal durumumda bir çalkalanma efendime söyleyeyim saçmalama hatta açık konuşayım duygusal zekanın dibe vurması gibi sonuçlar ortaya çıkıyor.
misalen,kaffaltı masasında üçgen peynire bakıp "üçgenden peynir mi olurrr yaeeaağğ,peynir dediğin üçgen mieaa olaağğğğ" mantığıyla ağladığım,bana sevgi gösteren insanlara şefkat patlamaları yaşadığım ve en mühimi;kaderim hakkında karamsal düşüncelerin dibine dalıp kum çıkarma dalında altın madalya almışlığım vardır.
beyle beyle diye anlattım sanmayın ki benim gerçek bunalımlarım olmaz.olur...hem de pek ağır olur...fakat bu dönemleri kimse bilmez,susarım...muhakkak şehir değiştiririm ve yaşadığım yere iyi olana kadar da gelmem.
özet olarak;
bu nedenle sizin görebileceğiniz depresyonlarım ziyadesiyle eğlenceli oluyor benim.beni sevin,şefkat gösterin lan bana,bunu demeye çalışıyorum iki saattir.
öperim gıdınızdan
evat!!!
böyle söyleyince holivüd filmlerinden beynimize kazınan "depresyona giren insan karizması" gözünüzde canlandı he mi?
bu karizma içün eser miktarda gerekli olanlar;
-tercihen niv york manzarasına haiz,bütün abuk subuk sevimlilikleri barındıran stüdyo daire
-fonda klasik müzik
-dışarının yağmur/kar/el nino olmasına bakılmaksızın abajur ışığında tek omzu açık bırakan ince kazak
-mümkünse ojeli çıplak ayaklar
-niv york ışıklarına çevrilmiş minimalist kırmızı koltukta oturulurken elde hafif yan tutulan akvaryum büyüklüklüğünde şarap kadehi
-böyle dağınıkmışçasına ama bir o kadar dağınık olmayan her yanı simetrik topuz
bunun üzerine bir de,benim depresyona girme alanıma bir göz gezdirelim efenim;
-karşı apartmanın salon camlarına 2m. uzaklıktaki pencereye haiz odam
-fonda bunalıma zamanlarımın vazgeçilmez müziği mezdeke'den "ya el yelil"
-yaz günü bile üşüyen bir bünyeyenin soğuk havada saçmalaması,antifriz içmeyi düşüncek hale gelmek,bu nedenle kazak,üstüne polar,üstüne sabahlık giyinip noel baba yarı çapına ulaşmak
-kırmızı ojeli ayaklara en kalın çorapları giyinmek,hatta tercihi yün çoraptan yana yapıp "malatya halk oyunları ekibi" sempatizanlarına benzemek
-sakarlık temeline dayanan,likitlere olan itinalı yaklaşımlar nedeniyle su şişesiyle dolaşmak
-saçların kabarıp kabarıp feodalitesini ilan etmesi
şimdi bu iki fotoğrafı karşılaştırınca depresyon karizmamın olmadığı çok açık bir şekilde görülmüştür sanıyorum. bunun yanında bunalıma girme nedenlerim de ziyadesiyle tırttır benim.
misalen şu an içinde olduğum bunalım sürecine "allaam yaamur yağıo,hava da kapalı,ühü böhü,yaz gelsin yaeaağğğ,hugukta sıkıcı zaten..." diye başlayan düşünceler silsilesi neden oldu.
bunalıma girince benim duygusal durumumda bir çalkalanma efendime söyleyeyim saçmalama hatta açık konuşayım duygusal zekanın dibe vurması gibi sonuçlar ortaya çıkıyor.
misalen,kaffaltı masasında üçgen peynire bakıp "üçgenden peynir mi olurrr yaeeaağğ,peynir dediğin üçgen mieaa olaağğğğ" mantığıyla ağladığım,bana sevgi gösteren insanlara şefkat patlamaları yaşadığım ve en mühimi;kaderim hakkında karamsal düşüncelerin dibine dalıp kum çıkarma dalında altın madalya almışlığım vardır.
beyle beyle diye anlattım sanmayın ki benim gerçek bunalımlarım olmaz.olur...hem de pek ağır olur...fakat bu dönemleri kimse bilmez,susarım...muhakkak şehir değiştiririm ve yaşadığım yere iyi olana kadar da gelmem.
özet olarak;
bu nedenle sizin görebileceğiniz depresyonlarım ziyadesiyle eğlenceli oluyor benim.beni sevin,şefkat gösterin lan bana,bunu demeye çalışıyorum iki saattir.
öperim gıdınızdan
evat!!!
Birazdan
bütün trenleri durdurun!!!
birazdan,
üç elma düşecek;
en tekinsiz olanlar,
kör bir sokakta,
körelmiş bir kırmızılıkta,
-tek tek-
zehirlenecek...
ve
tüm bunlar,
şehrin kundaklanmasıyla,
aynı masala denk geldiğinde;
sanık;
en karanlık sokak,
ilan edilecek...
siz en iyisi;
tüm trenleri durdurun...
birazdan,
üç elma düşecek;
en tekinsiz olanlar,
kör bir sokakta,
körelmiş bir kırmızılıkta,
-tek tek-
zehirlenecek...
ve
tüm bunlar,
şehrin kundaklanmasıyla,
aynı masala denk geldiğinde;
sanık;
en karanlık sokak,
ilan edilecek...
siz en iyisi;
tüm trenleri durdurun...
2 Ekim 2010 Cumartesi
Aynı
bu sınır;
alfabedeki harfler kadar kırmızıysa,
ve
takvimin her günü,
yol,kendini doğuruyorsa
farkımız; hiç...
birbirimizden.
şimdi sana söylenen;
yarın başkalarına aynı seslerle...
dün bana yazılan;
bugün kim bilir kimin intikamı?
maviliklerin hatırına,
öyle kelimelerle sus ki bana
sınıröteleri başucumuza dolsun...
alfabedeki harfler kadar kırmızıysa,
ve
takvimin her günü,
yol,kendini doğuruyorsa
farkımız; hiç...
birbirimizden.
şimdi sana söylenen;
yarın başkalarına aynı seslerle...
dün bana yazılan;
bugün kim bilir kimin intikamı?
maviliklerin hatırına,
öyle kelimelerle sus ki bana
sınıröteleri başucumuza dolsun...
1 Ekim 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)