24 Haziran 2012 Pazar

Yol

o kadar olayın üzerine, şimdi, her zaman yaptığı gibi haritayı açsa, bütün kıvrımları ezberimde olan parmaklarıyla gösterse hiç bilmediğim bir kara parçasını gösterip, ülkedeki alnı açık her girişimcinin en az bir kere denediği gibi tek boynuzlu at çiftliği kurma kararı aldığını söylese ben yine kanarım. yanlış duymadınız pek asil dostlarım. yine kanarım çünkü kandırılmak ciddi bir müessesedir ve toplum tarafından on sekiz yaşına gelmiş her vatan evladının bu kutsal görevi alnının akıyla yerine getirmesi beklenir. benim durumum diğerlerinden biraz daha farklı tabi. büyük büyük büyük ve daha da büyük paşa dedem,bir gün savaş içerisindeki komşu ülkenin kralını kandırmak suretiyle koskoca ülkeyi sabaha karşı kendi nüfusuna geçirmeyi başarmış bir adamdır. fakat her zaferin yan etkileri olduğu gibi, paşa dedem galibiyetini kutlarken, ülkesi elden gitmiş mağlup kral bir gece en sevdiği ağacı azmettirerek kendini asmışmış. ülke sakinlerinin anlattıklarına göre, böyle elim bir olay sonucu aramızdan ayrılan kralın cesedi üç gün üç gece o çok sevdiği söğüt ağacında sallanmış, paşa dedemin ve onun soyundan gelen - eminim ki, söz konusu alt kümenin beni de kapsadığı dikkatinizden kaçmamıştır sevgili dostlarım- tüm yaratıkların "kandırılmaya meyilli" olmaları için beddualar etmişmiş. işte mezkur belde yaşayanlarına hala "çevre sakinleri" denememesinin nedeni bu hazin olaydır. soylu aile tarihimizi bir yana bırakıp günümüze dönersek, o ne dese inanıyor olmam Mendel'il insanlık tarihine kattıkları ile doğru orantılı. gün gelecek bütün bu olanlarla ilgili beyaz bir hikaye anlatacağım. her güzel hikaye gibi beyaz keten perdeler ve cinayetle başlayacak. ve en önemlisi, okuyanların kendinden bir şey bulduğu değil, çok şey kaybettiği bir hikaye olacak. siz yine de, sözümü bir yerlere yazın dostlarım.

Tramvay

ve o gece... o güzel gece... söylenmesi gereken ne varsa, atılan her adımda bir kaldırım taşına mühürlendi. görülen ne kadar fahişe varsa, bir sonraki gün beş çayına davet edilmek için açık adresleri kırmızı defterlere kaydedildi. bunların içinde en önemlisi ise; sokak çocuklarına emanet edilerek şerefi korunan bütün notalar yaratılan mizansen kefaretsiz kalmasın diye şeyhimizin gösterdiği tekkeye bağışlandı. kaderin biraz daha erken dönemlerine denk gelseydik, inanınız pek saygı değer dostlarım, o gece, asaletimiz çocuklarınızın tarih kitaplarına konu olurdu... ardından gün doğdu, gün battı. ardından, yaldızları kullanılmaktan dökülmüş kinayeler ve tecrübeleri ile kentin en işlek caddesine yakışacak mezar taşları kaldı. vazgeçilen o son anda beyaz bir hikaye yazıldı, üvey annesine biraz sevilmek için yalvaran öksüzler gibi sokakları denize çıkan şehirlerden af istendi, tabutunu ilk kim yaktıysa, yeşillikler içinde kanıyla ilk o barıştı... ardından mevsim yaz oldu, mevsim evsizlere ev oldu. en fazla kim yüklemlerini gizli özneden muaf tutabildiyse, onu birinci ilan ettik. kazandığı kin, rutubetin tavanlara işlemesinden çok sonra küften üç gün önceydi. sonra, saklandı. o kadar güzel saklandı ki, bulmaya kıyamadık. sür manşetten dünyaya en janti dostumuzu iyi bildiğimizi ilan ettik, kendisi katılamayacağı için cenaze töreni yapmayı kabalık kabul ederek, aziz hatırasının şerefine balya balya şiir yaktık... itiraf ediyorum ki bu oyunu biz başlattık.ilk kim arkasını döndüyse, masaya diğeri özlenmesi gereken bir cinayet bıraktı, mevsim normallerinin üstünde kim kaldıysa, öteki toprağa uykusuzluğunu gömdü, sırf kundaklanan peronlar birbirine benzemesin diye şırıngalar altınla kaplandı. ve sevgili dostlarım, itiraf etmek gerekirse, bütün bu hikaye sırf yollar ıssız kalmasın diye susuldu.