28 Mayıs 2010 Cuma

Kendime not

Bütün parçaların pamuk ipliğiyle bağlıysa...Dikişlerinin açılmaması için; kaçmalısın.
Nokta

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Birr,ikiii ve üç!!!

Tamam...
Tamam hadi bir türlü söyleyemediğimiz gibi olsun...

Çocuk kızı çok sevsin,kız da kansın çocuğa bile bile,başlayalım sonunu bilmiyormuş gibi yaptığımız oyunumuza,biiir,ikiii ve tabi ki üç!!!

Hiç ısınmayan,iki odalı,çok eski bir apartmanda küçük bir evleri de olsun,kirası beş yüz civarlarında,aidatı elli,bekara ve öğrenciye tüm yalnızlığı ile verilenlerden...

Tamam bütün kapitalist düzene karşı gelmeye çalışan sevgi dolu enteller gibi bir de kedileri...Adı çok havalı olanlardan değil ama Boncuk,Yumak,Pamuk gibi birşey olsun...
Vazgeçtim...Bekir olsun...Hayal de olsa bu huyumu değiştiremedim,evat.

Nerde kalmıştık?

Evat,evleri,kedileri ve bir sürü de battaniyeleri oldu az önce değil mi? Eksik kalanlar neler?

Sanırım bir sürü kendilerine benzeyen arkadaşları,müzik -vazgeçilmeyenlerden- ve para sıkıntısı eklememiz lazım ama birlikteler ya önemli değil gibi yaparız hemen geçer değil mi?Aslında değil...İki tane de çok düşünen,sorgulayan,kendinden başkasına tahammül edemeyip aslında kendine rağmen karşındakini sevmeye çalışan altbenlikler...


Az önce o Türk filmi edasıyla yaşadıkları,"fakir soframızda iki kap yemeğimiz olsun bize yeter,ay o hiç sevmediğim kız arkadaşın da gelmiş hani sana asılan,olsun nedir ki sofraya bir tabak daha konur,zaten sen ve Bekir var hayatımızda daha ne olsun,biraz fazla mı içiyor,sanırım mutluluktan lay lay lom..." diye geçen cicim ayları da bitti,siz de gördünüz mü?

Sıra bir ipte iki cambazın oynama sahnesinde...
Oynayamaz diyorlarmış görenler ama inatçılar ya,herkesten önce kendilerine karşı...Hani birsürüydü sevgileri,hani hepsinden farklıydı ya,daha biraz önce,ilk satırda arkalarında kocaman bir hayatı yıkıpta geldiler ya bu oyuna,kedileri bile var hem,ne olmuş biraz içiyorsa,ne olmuş biraz sıkıyorsa,kira bu ay da ödenmeyiversin hem her ilişkide boğulanlar olur...Sevgileri nefeslerini tutarakta yaşatmaya yeter hem kızı hem de çocuğu,peki ya ikisini???Gerçekten mümkün mü???

Gitme vakti...
Önce çocuk gider tabi,kız salonda otururken...Kız bakamaz giderken ya...Arkasından ağlar,kapıyı kapattığında bahar gelmiştir muhakkak başkalarına;tabiat ananın bizim acılarımıza göre dekoru değiştiği nerede görülmüş? Kız çiçekli perdeleri olan evlerinde -ki artık "ev" ismin yalın halinde kullanılnmalı zira ikinci çoğul kişiler olmaktan vazgeçtiler az önce- ağlar çok... Ama ikisi de bilir böyle olması gerektiğini,çok kültürlü insanlar ya, birbirlerini daha fazla yıpratmasınlar diye diz dize otururken daha bir saat önce almadılar mı bu kararı??? Ağlarlar belki...Ben de çok ağlarım...

O kapı kapandıktan sonra haberleri geniş arkadaş çevreleri sayesinde ara ara çalınır kulaklarına... İlginenilmiyormuş gibi yapılır muhakkak o da kayıtlara geçmeli...

Sonra yıllar geçer...Her zaman geçer...

Dedikleri gibi zaman herşeyi unutturmaz ama herşeye alıştırır...

Tamam...
Hadi bir türlü söyleyemediğimiz gibi olsun...

23 Mayıs 2010 Pazar

Ama çok saçma

İnsanoğlu böyle elde avuçta tutulmayan gayet likidite özelliklerine haiz bir nefse sahip.Biraz bakınca ziyadesiyle ilginç,ziyadesiyle saçma...

İki gün önce hayatımızda olmayanlar için çekilen ızdırabın katsayısının birbirleriyle bir doğru orantı oluşturması gerekirken, mantıklı ve anlamlı tek bir adım atamayan insan bünyesinin söz konusu şeyler/kişiler gidince;ezelden beri onlarla bütünleşmişçesine melankoliye düşebilme potansiyellerii adeta takdirlere şayan.

Misal;ömrünün neredeyse yarısını geçtikten sonra,bırak kendisini,tadını; yetiştiği coğrafyanın atlasta varlığından bile habersiz olan bir şahsa yeni bir meyve sunduk tadına da baktırdık farzedelim.Şahıs bir hafta kadar bu meyveyi bilinçsizce ve severek tüketti diyelim,hadi gerçekçi olalım meyveyi baya bir fazla sevdi -ama kendisini yediği için meyveye çaktırmak yok,bir nevi gururda var bünyede-sonra bir şekilde meyveye erişmesinde bir sıkıntı oldu,artık hayatına o meyvesiz devam etmek zorunda kaldı gibi bir senaryo oluşturduk.

Bu yokluk safhasında neler olabileceği gözlerinizde canlanıyor mu?

Çok sevilen meyvenin zat-ı muhteremimizin hayatından çıkmasıyla,şahsımız günlük hayatına "ben zaten bu mereti bir haftadır tanıyorum,ömrüm bunsuz geçmiş,ne olacak çeşit oldu işte bir hafta hayatımda karıma çocuklarıma döner,geceleri tv karşısında uyuklarken çekirdeğimi çitlerim her zamanki gibi,nedir yani?" diyerek en mantıklı kararı seçmez...

Seçilen yol mantıksızlığına bakılmaksızın şudur; omzunda ağlanacak dostlar-çok ketumsanız sayıları az ya da konunun sadece çerçevesini bilen şahıslar- mümkünse bol alkol,sigara,"abi sana meyve mi yok bak yaz da geldi kavun var karpuz var kütür kütür erik bile çıktı ne diyosun..." muhabbetleri içinde muhakkak içimizde dokunulmadık kıyı kalması diye dinlenen "masa şarkıları" ile taçlandırılan ilk yardım ekibi...

Kimsede düşünmez ki,"ben hep bendim,üç günde nasıl varlığından bile habersiz olduğum bu şeye böylesine bağlandım,böylesine acı çekiyorum arkasından"...

İnsanoğlu ziyadesiyle saçma bir varlık...

Ya beyinlerimiz hayatımızın gerçek sefilliklerini görüp,intihar etme eğilimimizi böyle gerçekliği şüpheli acılarla perdeliyor... Ya da gerçekten saçmayız...

p.s.
Suzan Kardeş ve Sezen Aksu'nun düetiyle "kır çiçeği"ni muhakkak dinleyin,dinlettirin efendim,evat.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Özledim

Ben artık yeniden çocukluğumuzdaki gibi Disney'in çizgi filmlerininden izlemek istiyorum!!!

Animasyon, 3D falan değil, sadece ve gerçek çizgi film...

Aslan Kral,Mulan,Notre Dame'ın Kamburu, Pocahontas gibi...Özlediklerim gibi...

Evde o çok afilli televizyonlarımızda,bilgisayarlarımızda değil,kocaman kocaman beyaz perdede izlemek, karakterlerin iki cümle kurduktan sonra dertlerini tasalarını,aşklarını sevgilerini hemen şarkı söyleyerek ifade ettikleri müziklerini dinlemek istiyorum!!!

Teknoloji bizi çabuk mu yaşlandırıyorsun acaba???
Evat???

21 Mayıs 2010 Cuma

İtiraf

Hepimizin,ama hepimizin istisnasız major depresyonları,inanılmaz çalkantıları,minör duygu selleri var değil mi?

Hepimiz yedik bitirdik bu dünyayı,çok acı çektik,bunun için çok şey var söyleyecek,söyleyeceklerimiz bitmedi...Bitmiyor...Bitmeyecek...

Çok büyük laflar etmek lazım sanırım,süslü cümleler vazgeçilmezlerimiz oldular,ee o kadar sıkıntının ardından olgunlaştık,birilerinin bizi dinlemesi lazım değil mi, hepimiz modern zamanların dervişleri olduk,herşey en iyi biz biliriz,bütün kavramları biz tanımlarız...

Kolay değil,herkes herkesten üstün bu zamanlarda... Kendimizi dinlemeyi bırakıp,anlatma kısmına geçtik,sanırım bizim gibisi gelmedi şu fani dünyaya...

Hadi gelin itiraf edelim;
Aslında hiçbirimizin bir diğerine tahammülü yok, çok önemli insanlar olduk ya, cümlelerimizi duysunlar diye var çevremizdekiler,belki onlarda acıtınca canımızı,sırf bize kattıkları bilgelik için katlanıyoruz...Asla sahip olamayacağımız bilgelik...

Hadi gelin itiraf edelim;
Hiçbirimiz bu kadar zavallı olduğumuzu düşünmemiştik...

20 Mayıs 2010 Perşembe

Gerçekten???

Ayşe Özyılmazel'in "Sinerji" adlı başyapıtında geçen;

"senin ki yaptı bana alerji" cümlesini anlamlandıramıyorum...

anlamlandırmak istemiyorum,evat!!!

O kadar sade ki...

Artık insanlar benim için ikiye ayrılıyor.Sevdiklerim ve hiçbir şey hissetmediklerim...

İlk gruba girenleri sadece seviyorum tüm bencil duygularımdan arınarak...Birini sevgili olarak,arkadaş olarak seçmemizin temeli aslında tamamen bize hissettirdikleri,geri dönüşleridir ya,bende artık öyle değil.Kimseden birşey beklemeden seviyorum sevdiklerimi,beni aramaması,çok üzgün bir anımda yanımda olmaması kısacası egomu kaldırması önemli değil,sadece seviyorum,bu...nokta.Herkes,herşeyi yapabilir mantığının bir getirisi.Belki de bu sebepten artık hayatımdaki "beni görmeyen" insanların beni sevdiklerine,onlar için değerli olduğumu hissettirmelerine,benim için birşeyler yapmalarına çok şaşırıyorum bazen...


Diğerleri kümesine ise,bütün tarihim boyunca anlaşamadıklarım,üzenler,üzdüklerim,benden nefret edenler,gıcık olanlar ve hayatımda tanımadığım insanlar girmekte.Sokakta görsem belki yüzüne bakmayacağım,zamanında "kazık attı" dediklerime karşı hiç birşey hissetmiyorum,ne öfke ne kızgınlık ne kırgınlık. Yani yemek yerken gelse masama,yanıbaşıma otursa umrumda olmaz, o derece. Otobüsün camından dışarı bakarken gördüğüm insanlara karşı ne hissediyorsam onlara da öyleyim.Yüzündeki gülmekten kaynaklanan kırışıklıkların çoğunu benim yaptığım,günü gününe bütün ergen acılarına şahit olduğum,sadece uyumak için ayrıldığım ve sonunda büyük olaylarla sustuğum insanlar aklıma bile gelmiyor.Aşırı derecede ilginç birşey bu,geçmişim de onlarla birlikte puslu,geride,uzakta...Belki de istisnasın hepsinin yaşandığı olaylarda sustuğum içindir,zira susmak anlayana en ağır olandır.


Nefret etmeyi geçtim kimseden ne "sinir oluyorum" ne de "sevmiyorum". Zira bunlar çok ağır yükler,bireyler için daha doğrusu benim için.Bu eylemler hep ekstra bir çaba.Zihnimi insanlar için doldurmak,onlar için konuşmak ağır ve saçma geliyor.Anlaşamazsan gidersin,bu kadar basit hayat,bu kadar basite indirgenmeli.

Ben hayatta sadece bir kişiyi sevmiyorum,o bile bu kadar ağır geliyorken,insanların bu kadar fazla kini nasıl taşıdıklarına meraklar içinde bakıyorum,bakıyorum.Sanırım herşey gibi bu müessesleri de yeterince ciddiye alamadıklarından...

Nefret etmeyi bile doğru düzgün beceremeyenler,sevebilmeyi nasıl başarırlar ki???

Mutluluk,bütün taşlar yerine oturduğunda geliyor insana,herşey yerli yerinde şimdi,herşey en basit düzeyde,dalgalanmalara tahammül edemiyorum,yaşlandık mı nedir bre more,evat.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

VS

Norveçli balıkçılar vs İsviçreli bilim adamları?



Bu ikisi arasında sürekli kararsızlık yaşamaktayım.

Ama düşününce kozmetik ürünleri kullanan Norveçli balıkçılar daha iyi gibi,yoksa değil mi?

Aman beaaa,evat!!!

18 Mayıs 2010 Salı

Farkında mısınız?

Erkeklerde hiç rastlamadım onun içün bilemeyeceğim ama çirkin,huysuz,güveni olmayan ama ortamlardan da geri kalmayan ve kendini gayet iyi bilen kızların evlilik müessesi hakkında sürekli "ay valla ben inanmıyorum evliliğe felan,zaten hiç evlenmicem ben yok yani valla o ne öyle valla,bak ilerde de derdi hep dersiniz..." ve sair cümleler kurduklarının farkında mısınız?
evat.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

En Baştan

Eğer yaşamıma dair herşeyi yeniden öğrenmeye başladımsa,yazmak için yeniden cesaretimi toplamam lazım,evat!!!